Dibe Doğru Yarış

Düşünmek üzerine hiç düşündünüz mü? İnsan olarak doğduğumuz andan itibaren birçok eylem yapıyoruz. Yürüyoruz, koşuyoruz, okuyoruz, konuşuyoruz. Bu eylemlerin her birini en az bir duyumuz ile hissediyoruz. Peki düşündüğümüzü nasıl hissediyoruz? Düşünmek, hayatımızda diğer öğrendiğimiz herşey gibi incelikle üzerine çalışarak öğrenmemiz gereken bir eylem. Ve biz çok korkutucu şekilde burada tabii ve doğrusal bir çizgi ile yaklaşıyoruz. ‘Because I can…’ mentalitesi ile hayatımız için büyük tehditleri kendi elimiz ile ekiyoruz. Düşünmeyi temelden öğrenmemiz, düşünme üzerine düşünmemiz ve bu konuda sıkı olarak çalışmamız gerekiyor.

Okumaya devam et Dibe Doğru Yarış

Yunuslar fındık yemezler ve sincaplar yüzemezler.

Gün geçmiyorki Quora’da yeni ve zekice birşeye rastlamayalım.

quora-ördek

Akıllıca bir soru: “What is the most important lesson that you have learned up to this point?”

Cevap oldukça zekice: “If it looks like a duck, walks like a duck and talks like a duck. It’s a f*cking duck.”

Yunuslara fındık satmaya çalışmak manasız diyor Seth Godin. Önce talebin sonra arzın oluştuğunu düşünürsek, yunuslara daha sağlıklı olmaları için fındık satmaya çalışırsak batacağımız çok net.

“Eğer merak alanınız yazılımsa, yeni bir algoritma geliştirmeye yada bir algoritmayı iyileştirmeye yakınsınızdır, eksik olan şiiriniz için son dörtlüğü yazmaya değil.” derken aslında ben konunun bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum.

Yunuslar fındık yemezler ve sincaplar yüzemezler.

 

 

Argüman bulabilmeniz için 3 Milyar WordPress içeriği sizi bekliyor!

İnternet üzerindeki tüm yazılanları okumak ne kadar zamanınızı alır hiç merak ettiniz mi? Bu konu ile ilgili Quora’da sorulmuş çok güzel bir soru ve yine oldukça güzel bir cevap var. Cevap tam olarak 226,532 yıl! Eğer dakikada 250 kelime okursanız tabi!

İnternet üzerindeki içerik üretmek için en popüler olan aşağıdaki 3 platformdaki içerik sayılarına bir bakalım.

44 Milyar 600 Milyon Tumblr içeriği var.

2 Milyar 970 Milyon WordPress içeriği var.

29 Milyon Wikipedia sayfası var.

Şimdi iyi düşünelim. Milyonlarca hatta milyarca içeriğin olduğu internette eğer tek amacımız bizimle benzer, düşündüğümüzü/söylediğimize paralel olacak fikirler bulmak olursa sizce başarısız olma olasılığımız kaç? Eğer gerçek bir salak değilseniz bu oran tam olarak sıfır. Milyarlarca içerik arasından orasından tutup, burasından çekip, illaki günün sonunda kendinizi iyi hissedebilirsiniz. Bu yüzden düşünürken, araştırırken, konuşurken bir kez daha durup düşünmekten tarafım. Gerçekten amacınız ne? Yapmakta olduğunuz şey sizi gerçekten amacınıza götürecek şey mi?

Nasıl Anlatıyoruz?

Karikatür en beğendiğim sanatlardan bir tanesi. Karikatürlerden ve çizimini düşünürken daha önce anlamadığım birçok şeyi anlama fırsatını yakaladım. Sosyal ağların birinde bu karikatürü gördüğümde çok beğenip, kaydetme ihtiyacı hissettim.

karikatür

 

 

 

 

 

 

 

 

Günlük hayatımızda hemen hemen bu yukarıdaki karikatür gibi gerçekleşiyor. Her an kendimize ve çevremize birşeyler sunuyoruz ve neredeyse bu sunumlarımızın %99’unu bir sunum olduğunu fark etmeden gerçekleştiyoruz. Kendi kendimize ve çevremize anlattığımız hikayeler, yaşantımızı belirliyor. Eğer hikayelerin farkına varır ve parametrelerimizi bize ve çevremize verimli olacak(fayda üretecek) şekilde belirlersek sürdürülebilir başarı için gereken kültürü oluşturacak tohumları atmış ve bu tohumları sağlıklı olarak büyütmeye başlamış oluruz.

Konu ile bağlantılı olduğunu düşündüğüm ve beğenerek okuduğum makalaye bu linkten ulaşabilirsiniz.

 

Başarılı bir ekip üyesi nasıl olunur?

Girisim.co ‘da yazdığım, blog yazım. Buraya tıklayarak, girisim.co’da okuyabilirsiniz.

Başarılı bir “ekip üyesi” olmayı fazlası ile önemsiyorum. Büyük bir organizasyonun en üstünde görev alan biri ile en altında görev alan birini ayrı ayrı başarılı yapan şey başarılı bir “takım oyuncusu” olmalarıdır. Eğer iyi bir takım oyuncusu iseniz yaptığınız hemen her işte bu özelliğiniz görülebilir.

Başarılı bir “takım oyuncusu” olmak diğer tüm konularda olduğu gibi öğrenilebilir/geliştirilebilir bir yetenektir. Bana göre başarılı bir “takım oyuncusunda” olması gereken özellikler şu şekilde:

1-) Sürekli Öğrenme Yeteneği: Dünyamızda artık herşey eskisine göre çok daha hızlı olarak değişiyor. Özellikle internet ve girişim dünyasında bilginin yenilenme hızı daha önce hiç olmadığı kadar yüksek. Böyle bir dünyada statik kalmak olabilecek en kötü senaryolardan biri. Sürekli olarak hem güçlü olduğunuz alanlarda neler olup, bittiğini takip etmelisiniz hem de yeni şeyleri hızla öğrenmeye çalışmalısınız. “Bu benim alanım değil” demeyin, hemen her alan ile ilgili bilgi sahibi olun, dinamik olarak kendinizi geliştirin.

2-) Yetenek/Bilgi Dizisi: Artık tek bir alanda uzmanlığı olan kişilerin, yüksek performanslı işler çıkartabileceğini düşünmüyorum. Öncekine göre çok daha az kişiyle çok daha az bir zamanda işler yapılır hale geldi. Projelerimizde ilerleyebilmek için ihtiyaç duyduğunuz çevikliğe geniş yetenek dizisine sahip olarak ulaşabilirsiniz. Herkesin en azından basic düzeyde bilgi sahibi olması gerektiğini düşündüğüm alanlar şu şekilde: Google Analytics, SEO, sosyal medya, kullanılabilirlik ve kullanıcı deneyimi, A/B testing, Emailing (iletişim ve teknik kısım), Google AdWords ve re-marketing, online pazarlama, web ve web yazılımlarının nasıl çalıştığı ile ilgili teknik bilgi.

3-) Kreatif / Stratejik/Eleştirel Düşünme:Projelerimizde ihtiyaç duyduğumuz en temel üç düşünme şekli var. Bunlar kreatif, stratejik ve eleştirel düşünme. Düşünme şekliniz bir pratik sonucu gelişir. Bu üç düşünme şekli için sık sık pratik yapmalı ve “düşünme yeteneğinizi” geliştirmelisiniz. Başarılı bir ekip üyesi nerede kreatif nerede stratejik düşünmesi gerektiğini bilir yada bir ekip üyesini başarılı yapan bu bilgidir. (;

4-) Disiplinli Çalışma: Yapılan işlerde disiplin eksikliği olması, iş kreatif olsa bile, verimi en çok düşüren bir konu. İç disiplininizin yüksek olması hem deadlinelara sadık kalmanızı sağlar hem de daha kısa sürede daha kaliteli işler çıkarmanızı sağlar. Kendi iç disiplininizi sadece kendiniz artırabilirsiniz ve bunu artırmak için ilk ihtiyaç duyduğunuz şey “disiplinsiz” çalışmanıza “nedenler” bulmamanız. Disipli ve keyifli bir şekilde çalışma için kendi metodunuzu geliştirin.

5-) Sorumluluk Alma: Bir ekip üyesi olarak kendinizi iyi tanımanız ve öne çıkmanız gereken noktalarda rahat bir şekilde öne çıkıp sorumluluk alabiliyor olmanız gerekir. Sadece size delege edilen işlerle yetinmeyin, gerçekten “iyi” yapabileceğiniz işlerle ilgili sorumluluk alın. Buradaki önemli nokta sorumluluğu üzerinize aldığınız gibi, çalışmanın sonucunuda üzerinize alın. Hiçbirimiz her zaman başarılı değiliz ve hiçbir zaman “hatasız” iş yapamayacağız. Önemli olan her zaman farklı, daha zor bir hatayı yapıyor olmanız. Hatalarınızdan ve başarılarınızdan doğru şeyleri öğrenip, daha farklı hatalar yapın.

6-) İletişim Yeneği: Bunu son yetenek olarak yazıyorum. İletişim yeteneğini diğer tüm yeteneklerinizi kullanmanız için bir anahtar gibidir. Diğer yeteneklerinizi kullanmaya başlayabilmeniz için önce iletişime geçmeniz gerekir. Probleminizi doğru bir şekilde anlatabilmek yada çözmeniz gereken problemi doğru anlamanız yapacağınız çalışmanın en temel ögesidir.

Tüm bu özellikler birer yetenektir ve “pratik” yapılarak diğer tüm yetenekler olduğu gibi bu yeteneklerinizi de güçlü hale getirebilirsiniz. Öğrenmeye odaklı bakış açınız ile bir “girişimekibinde bulunmak hayatınızda yaşayabileceğiniz en değerli deneyimdir. Yeteneklerinizi geliştirirken hiçbir zaman “tamam, bu kadarı yeter” demeyin, iyi bir “öğrenen” olun ve sürekli olarak “daha iyisini nasıl yapabilirim” sorusuna yanıt arayın.

3 Sanatçı 1 Çöpcü

“İnsan çöpçü bile olsa, sokakları Michelangelo’nun resim yapması veya Beethoven’ın senfoni bestelemesi veya Shakespeare’nin şiir yazması gibi süpürmesi gerekir. Sokakları öyle güzel süpürmelidir ki dünyanın ve cennetin tüm ev sahipleri oradan geçerken durup; ‘Burada işini çok iyi yapan bir çöpçü var’ diyebilmeli.”

Dr. Martin Luther King Jr.

Martin Luther’in yukarıdaki fikir ne kadar büyüleyici. Beethoven’nın senfoni bestelemesi gibi işimizi yapmamıza ne engel ? Neden işlerimizi Shakespeare’in şiir yazması gibi yapamıyoruz ? Daha da önemlisi bunu neden kendimiz için bir problem olarak görmüyoruz ? Zamanımız gerçekten çok kısıtlı ve hızla akıp geçiyor. Başarısızlık korkusu, prestij beklentisi ve sonu bitmez bahaneler içimizden coşarak gelen heyecanı öldürmek için fazlasıyla yeterli. Eğer gerçekten çok değerli şeyler ortaya çıkartmak istiyorsak; heyecanımızı, coşkumuzu engelleyecek her şeye engel olmak zorundayız. Hayallerimizi gerçekleştirmek için bildiklerimizden daha çok bildiklerimizi hayata geçirecek heyecana ihtiyacımız olabilir.

Belkide önce ölümü iyice kavramalıyız, sonra hangi konulara odaklanacağımıza karar veririz ve böylesi belkide bizim için daha iyi olur ?

Michelangelo gibi kod yazmamız, Shakespeare gibi tasarım yapmamız ve en önemlisi bütün bir hayatımızı Beethoven’nın senfoni bestelemesi gibi yaşayabiliriz! Dünya’ya bir şeyler katmak istiyorsak zaten böyle yapmamızda gerekir.

Dayanıklı İnsanların Özellikleri

Son günlerde Tom Peters’ın Küçük ama ÖNEMLİ ŞEYLER kitabını okuyorum Birçok işi kitabı okudum. Bunlardan sadece bazılarının bende birşeyler değiştirdiğini düşünürüm. Bu kitapta öyle bir kitap. Sadece bir iş kitabı değil, yaşama bakış açısı kazandırabilecek bir kitap. u yüzden herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum.

Bu kitabı okurken Tom Peters tecrübelerine dayanarak “Dayanıklı” insanların ortak özellikleri madde madde yazmış. Bende çok beğendiğim için paylaşmak istedim.

Dayanıklı insanların özellikleri (işe alma ve özellikle terfi süreçlerinde dikkate almaya değer):

  • Sakinlik
  • Kendisi hakkında olumlu düşüncelere sahip olmak (“kendisiyle barışık olmak”)
  • Olağanın ötesinde derinliğe sahip tecrübeler (taksi şöförlüğü, inşaatta çalışmak, tur düzenlemek gibi.)
  • Kontrollü kaos ortamlarından hoşlanmak (bu tür ortamlarda ayat bulmak)
  • Farklı kesimlerden değişik özelliklere sahip insanlarla kolayca ilişkiye girebilmek (genel olarak ve seyahetlerde)
  • Enerji yaymak
  • Sözünün eri olmak, dürüst olmak
  • Mizah yönü güçlü olmak! (gayet insanca bir duygu olan gerginliği kırmak için çok gerekli!)
  • Empati kurabilmek (“Senin sıkıntını anlıyorum.” Gözyaşı dökerek değil ama insani bir şefkat sergileyerek; insanların zaaflarını anlayarak ve onları “zayıf” olarak nitelendirmeden saygı ile yaklaşabilmek).
  • “Zalim olmak!” (Anında ve geriye bakmadan zor kararlar verebilmek.)
  • Katı olmadan kararlı olabilmek.
  • Güçlü bir birey ama bir o kadar da güçlü bir takım oyuncusu olmak.
  • Emir-komuta zincirini ve önemini anlamak, ancak gerektiğinde bundan kaçınmak.
  • Sıradışı insanların meydan okumasından rahatsız olmamak ve genel olarak iş bitirici eğilimlere sahip olmak.
  • İnançlı olmak.

 

Özellikle kendim başta olmak üzere, biz genç nesilin çok dikkate alması gereken konular olduğunu düşünüyorum. Gerçekten “dayanıklı” olmaya ihtiyacımız var!

Küçük ama önemli şeyler kitabını buraya tıklayarak alabilirsiniz.

Tembellik savunulabilir mi?

Tembellik konusunda fazla sayıda içerik var ve sürekli olarak üretiliyor. Bu konuda insanlar konuşurken, paylaşırken ve hatta manipüle ederken sürekli kendilerini tabir yerindeyse “cool” gösterecek şekilde davranıyor. Bu durum çok komik olsa da, insanlar kendilerini iyi hissetmek için kendilerine yaptıkları kötülüklerden biri. (Çok daha büyük bir kötülüğü okumak için buraya tıklayabilirsiniz.) Benim açımdan “tembellik” ile ilgili durum nasıl bunu yazmak istedim. Öncelikle hayatım da birkaç kesit dışında kendimi tembel olarak hiç görmedim. Genellikle azimli biriyim. Çalışmamak için bahane bulmaktansa, ben çalışmaya odaklanmayı tercih ederim. Bu yüzden tembellik ile ilgili hiç olumlu şeyler yazmayacağım. Bu yüzden kendinin tembel olduğunu bilenler, bir tembellik daha yapıp bu yazıyı okumayı bırakabilirler. Bana göre tembel olan insanların tembellik davranışları iki farklı durumdan kaynaklanıyor. Birincisi aslında tembel olmayıp, zamanla üzerindeki atalete alışmış insanlar, ikincisi ise tabiatı itibarı ile tembel olanlar.

Birinci grup bence çok kritik bir grup. Çünkü bu gruptaki insanlar kendilerini heyecanlandıracak konuyu tanıma imkanı bulamadıkları için çalışkanlığın tadını alamamış insanlar oluyor. Sayısal odaklı eğitim sistemimiz (bu sadece bize ait bir problem değil, bu konuda Ken Robinson’ın TED’deki bu videosunu izlemenizi tavsiye ederim) kişinin diğer zekasını keşfetmesini engellediği gibi, matematiğe yeteneksizliğinden dolayı kişi yeteneksizlik hatta düşük zekalılık ile suçlanabilir. Bu durumda içine kapanan kişi, eğer kendi zekasını, merak ve ilgi alanını keşfetme şansını yakalayamazsa bir ömür boyu bu suçluluk ile yaşayabilir.

İkinci grup ne yazık ki tabiatı itibari ile tembel olan grup. Bu grubun özelliği basit ve tek olarak tembel olmak. Bu insanlarda benim gördüğüm en önemli özellik sadece bir tek konuda değil, genel olarak hayatım tüm alanlarında tembel olmaları. Araştırma yapmaktan, yemek yemeye, sosyal hayattan , özel hayatına kadar tembel olan bu insanlar ile çalışmak ne yazık ki imkansız. Burada çözüm imkansız değil fakat tembel kişiler genelde “ben tembelim, iç disiplinim düşük ve bu beni verimli işler yapmama engel oluyor” demek yerine tembelliği nasıl savunurum diye kendi kendini manipüle etmeye daha yatkın olduğu için hiçbir zaman tam olarak çözüme ulaşılamıyor.

Sonuç olarak anlatmak istediklerimi şu şekilde özetleyebilirim.

*Eğer kendinizi tembel hissediyorsanız, bu aslında kendiniz için doğru olan alanı, konuyu tanımadığınızdan olabilir. Kendinizi tanımak için birşeyler yapmaya başlayın ve çalıştığınız alanı değiştirin. Çalışkan olabileceğiniz alanı bulun.

*Üretken ve yaratıcı işler yapmak, tembel olunabilir anlamına gelmiyor. Başarıyı getiren yaratıcılık ve disiplini bir araya getirmek. Size ben kreatif işler yapıyorum, disiplin ile çalışamam yalanını söyleyen kişilere inanmak yerine kendinize çalışacak başka birini arayın.

Değer, Popülerlik ve Freud

Değer dünyanın var olduğundan beri önemli bir konu. Hemen herkes değerli olduğunu düşünüyor (ki bence öylede) ve herkes yine değerli işler yaptığını düşünüyor. Fakat bir şeyin değerli olduğunu nasıl anlayabiliriz ? Ya da bir şeyi değerli yapan nedir ? Bu iki sorunun da yanıtını ben bilmiyorum, öğrenirsem hemen yazarım, ama bildiğim bir şey var ki “popülerlik” değerden bağımsız bir parametre. Popülerliği eleştirmiyor, küçük görmüyorum. Sadece dediğim popülerlik değerden bağımsız ve birşeyin popüler olması değerli olduğu anlamına, değerli olması popüler olması anlamına da gelmiyor.

Tüm bunları neden düşünüp, buradan yazdım ? Bundan tam 156 yıl önce bugün bir insan dünyaya geldi. Adı Sigmund Freud! Psikoloji alanındaki çalışmaları ile dünyaya “değer” katan bir bilim insanı! Bu saatlerde iki futbol maçı oldu ve şu an insanlar onu değerlendirmekle meşgul fakat ben eminim ki hem Freud hem de Freud’un çalışmaları, yapılan 2 maçtan da çok çok değerli. Kimsenin Freud’u konuşmaması, belki maçla ilgili paylaşımların Freud ile ilgili paylaşımlardan çok daha fazla olması, yapılan maçları Freud’dan daha değerli kılmaz.

Eğer elinizde bir kalem var ve bu kalemi satmak istiyorsanız, bir kişinin bile bunu fazla alması sizin için fazladan kar anlamına gelir. Bu yüzden daha fazla kalemi nasıl satabilirim diye düşünüp, bunun yollarını aramanız çok doğaldır. Fakat konu beyniniz, ruhunuz, düşünce ve hisleriniz olduğunda daha fazla alkış nasıl toplarım diye düşünüyorsanız, bence elinize bir kağıt, kalem alıp beynim ve ruhum ne kadar “değerli” diye düşünmeye başlayabilirsiniz.  İyi pazarlar..

Hata vs Yanlış

Bilgisizlikten ve cahillikten genel de şikayetçi oluruz. Bence bu iki kavram bir birine içine biraz fazla girmiş iki kavram. Bilgisiz insanlara cahil denmesini, yada sadece birşeyler bildiği için bir insana cahil denmemesi bizi yanlış kanıya götürecektir. Bilgisizlik bir konu hakkındaki bilgi eksikliğidir. Bu bilgisizlik, yetenek gerektiren konularda yeteneksizlik olarak da yer değiştirebilir. Sonuç olarak bilgi yada yeteneğin eksik olma durumudur.

Cahillikte durum biraz farklıdır. Bilgi yada yetenek sahibi olmak cahil olmaya engel olamaz. Cahil olmak, yapılan hatayı tekrarlayarak hatayı yanlışa çevirmektir. Cahilliğin belirtisi öğrenmeye karşı olan dirençtir. Cahil öğrenmek, yeni birşey katmak istemez. Emin olduğu kendi doğrusunda sonsuza kadar kalmak ister.

Cahillik yada bilgisizlik – yeteneksizlik sadece insanlar için geçerli değildir. Cahil firmalarda pekela bulunabilir. Yapılan hatadan ders alıp doğruyu denemektense kendi bildiğine direten firmalarada cahil firmalar diyebiliriz.

İnsan olsun, firma olsun bilgisiz yada yeteneksiz olması çözümsüz bir problem değildir. Belli noktalarda bazı yetenek/bilgi eksikliği daha faydalı bile olabilir. Fakat cahillik için durum o kadar iç açıcı değildir. Arayışta olmamanın vermiş olduğu kolaylık ile başlangıçta daha fazla yol alsada, başkalarının hatalarından/başarılarından, kendi yaptığı hatalardan/başarılardan ders almadan yola çok fazla devam edemez. Yoculukları genel de kısa sürer. Her zaman yeni bir arayışa atar kendini. Yeni yol arkadaşı arar, yeni iş arar, yeni arkadaşlar, projeler arar. Öğrenmeden yola devam ettiği için sonuçlar büyük olasılıkla kendini tekrarlar. Aynı yanlışlar yapılır, aynı arayışlara girilir.

Hatalara karşı çevremizi cesaretlendirmeli, yanlışı yanlış bir şekilde yapan insanlardan uzak durmalıyız.